CEYDA USKAN KODAL
UZMAN KLİNİK PSİKOLOG & ÇİFT VE AİLE TERAPİSTİ
ANAOKULU SÜRECİNDE ÖĞRETMENLERE DÜŞEN GÖREVLER
Çocuk anaokuluna başladığı zaman kapalı bir aile çevresinin dışına çıkarak kendisine yabancı bir çok kişinin bulunduğu yeni bir ortama girmektedir. Anaokuluna başlama çocuğun toplumsallaşma sürecindeki ilk ve en önemli basamaktır. Çocuk ilk defa kalabalık bir grubun üyesi olmaktadır. Grup içinde, diğer çocuklarla ve eğitimcilerle iletişim kurmak için yeni beceriler öğrenir, yeni duygu ve düşünceler kazanır. Bütün bu yeni deneyimler, onun daha sonraki yaşantılarında topluma katılımını ve toplumdaki bireylerle olumlu-olumsuz iletişim kurmasını etkiler. Başka bir deyişle çocuğun sosyalleşme sürecinin temelleri anaokulunda atılır.
Sosyalleşme olgusunun olumlu bir şekilde başlamasını ve sağlam temellere oturmasını; anaokulunun ilk günlerinde çocuğa gösterilen yaklaşımın sıcak, sevecen ve olumlu bir tutum içinde olması sağlar. Çocuğun topluma katılmasında, öğretmenlerin ve ailelerin aceleci, zorlayıcı tavırları ya da çocuğun güvenini sarsacak şekilde bir tutum izlemeleri, okula uyumu zorlaştıracağı gibi ciddi bir takım problemlere de yol açabilir. Her çocuk anaokuluna geldiği ilk günlerde yeni bir ortama girmekten dolayı güvensizlik ve yetersizlik duygusu içindedir. Çocuğun kendine ve okula güven duyması ile birlikte yani zamanla okula uyumu kolaylaşacaktır.
Öğretmenin, çocuğun okula ve kendine güven duymasını sağlayabilmek için öncelikle çocuğun özelliklerini tanımaya çalışması, çocuğun takvim yaşına uygun gelişim özelliklerini bilmesi ve çocuğun özelliklerine uygun bir yaklaşım geliştirmesinde yarar vardır. Her çocuk biriciktir, birbirinden farklıdır; onu tanımak ve güven duygusunu geliştirebilmek için yapılacak ilk şey, çocuk okula başlamadan önce, onun hakkında ailesinden ayrıntılı bilgi edinmektir. Okula başladığı zaman bu bilgiler öğretmenin çocuğa göstereceği yaklaşımda kendisine ışık tutacaktır. Çocuk okula başladığında, herşeyden önce öğretmen çocuğa onu olduğu gibi kabul ettiğini ve benimsediğini göstermelidir. Bunu yapabilmek için çocukla duygusal bir iletişim kurmaya çalışılmalıdır. Aslında her zaman çocukla öğretmen arasındaki ilişkide duygusal bağ olmalıdır. Bu duygusal bağın altında karşılıklı güven ve sevgi duyguları yatmaktadır. Özellikle okul öncesi dönem, çocuğun aklındaki otorite-okul-öğretmen imgeleri için son derece önemli olup, ailelerin okul seçme sürecinde okulun güzelliğinden ziyade, öğretmene göre seçim yapmaları, tam bu noktada son derece faydalı olacaktır.
ANAOKUL VE KREŞE UYUM SÜRECİNDE ÖĞRETMENLERE DÜŞEN GÖREVLER
Çocuk sınıfa girdiği zaman yepyeni bir ortamla; kendisine yabancı olan, ama tanımak için büyük bir merak duyduğu bir ortamla karşılaşır. Evinden farklı, kendinden başka akranlarının olduğu, rengarenk bir ortam... Öğretmen çocuğun ortamı tanıması hatta karıştırması ve merakını gidermesi için fırsat vermelidir. Aksi takdirde çocuğun aklı karıştırmak istediklerinde kalacak, dikkatini öğretmenine veremeyecektir. Bazı çocuklar çevreyi araştırmak ister, ancak belki güven eksikliği belki de öğretmeninin ve diğer arkadaşlarının ona nasıl tepki vereceğini bilmediği için yerinden kalkmayabilirler. Böyle bir durumda öğretmen çocuğa yardımcı olmalı, sınıfı ve sınıfta bulunan materyalleri tanıtmalı, ilgisini çeken bir oyuncakla oynaması için teşvik etmelidir. Bazı çocuklar ise ağlar ve hiçbirşeyle ilgilenmek istemezler; böyle bir durumda çocuğu sevmek, okşamak, elinden tutmak ya da kucağa almak çocuğun öğretmene güven duyabilmesi için ilk basamağı oluşturacaktır. Diğer taraftan çocuğa okulu gezdirmek diğer sınıflarda da çocukların olduğunu göstermek onun rahatlamasına yardımcı olacaktır. Aile ne kadar iyi bir şekilde okulu tanıtırsa tanıtsın; yeni bir ortam -hele ki ayrılma anksiyetesinin en yüksek olduğu yaş ortalamasında yeni bir ortam- çocuk için stres verici olmaktadır.
Çocuğun okula başladığı ilk günlerde hemen kuralları belirleyip, net bir şekilde sınıfın kurallarına ve düzenine uyması beklenmemelidir. Çocuğun sınıf kurallarını öğrenmesi, alışması ve uygulamaya başlaması zaman alacaktır. Diğer çocukları gözleyerek kuralları öğrenmesinin yanısıra, eğitimciler çocuğun rahatlıkla öğrenebileceği ve anlayabileceği bir dille kuralları açıklamalıdırlar. Açıklamada kural ve en önemlisi nedenini çocuğa anlatmak bu kuralın öğrenilmesini ve uygulanmasını kolaylaştıracaktır. Nedenini açıklamaksızın kural koymak, çocuğun o davranışı başka benzer durumlara adapte etmesini engelleyecek, çocuk farkında olmadan sürekli aynı benzer hataları tekrarlayacaktır.
Çocuğun girdiği sınıf ortamına göre değişim göstermesi ve ortama uyum sağlamasını yaşı ve geldiği aile ortamının özellikleri etkiler. 4 yaşındaki bir çocuğun sınıf düzenine uyabilmesi ile 5 yaşındaki bir çocuğun sınıfa uyum sağlaması mutlaka farklılık gösterecektir, bu yüzden çocukların yaşlara göre gelişimsel özelliklerinin iyi bilinmesi, bu doğrultuda çocuktan beklenti düzeyinin de gelişim özelliklerine göre ayarlanması gerekir. Tam da bu çıkış noktasından bakarsak, sınıf oluşturmada takvim yaşının dikkate alınması gerektiğinin bir ekz daha altını çizmek yerinde olacaktır. Boyu uzun, görüntüsü akranlarından büyük diye çocuğu bir üst sınıfa koymak, onun duygusal ve akademik gelişimi için zarar verici olabilir. Çocuğun uyumunu etkileyen diğer bir faktör de tabii ki evdeki otorite, otoriteye uyum ve ailenin çocuğa okulu anlatma şeklidir. Eğer çocuğun bağımsızlığını kazanmasına fırsat verici bir tutumdan ziyade koruyucu bir tavır uygulamışsa çocuğun okula uyumu zorlaşacaktır, çünkü çocuk kendi kendine karar vermekten çekinecek, yanında ailesi yokken nasıl davranacağını kestiremeyecektir; işte böyle durumlarda çocuklara sabırlı, sevecen ve öğretici bir yaklaşımla ulaşmaya çalışmak ve becerileri öğrenmesi için zaman tanımak yerinde bir tutum olacaktır.
Çocuğun kaygılarından söz etmek onun endişelerini artıracaktır. Bunların yerine çocuğun dikkatini oyun ve oyuncaklara çekmekte yarar vardır. Gerekirse anaokulundaki rehber öğretmen ya da psikologların, bireysel ve grup çalışmaları şeklinde oyun terapileriyle çocukları sürece hazırlamak son derece yararlı olacaktır. Ayrıca çocuğun karşılaşacağı etkinlikler hakkında önceden bilgi vermek kendisini hazırlamada yararlı olur. Bilinmezlik her zaman, sonunun güzel olacağını bilse dahi çocuk için endişe verici bir durum olarak yaşanır. O sebeple bilinmezliği minimalde tutmakda fayda vardır.
Çocuğun okula uyumu kadar, ailenin de yeni duruma uyum sağlaması önemlidir. Genelde ayrılma anksiyetesi yaşayan çocuklarda, aynı ayrılma anksiyetesini anne ya da çocuğu bırakmakta zorluk yaşayan ebeveyn de yaşamaktadır. Aile okula yeni başlayan çocuğu ile birlikte sınıfa alınmalıdır, çok ekstrem durumlar dışında bahçede bekletilmemelidir. Böyle durumlarda çocuk türlü hastalık-uyumsuzluk bahaneleriyle dışarıya annesine gitmeye çalışacak, sınıftaki aktivitelere dikkatini veremeyecektir. Aileye okulun çalışma planı, sınıfın düzeni ve işleyişi mutlaka anlatılmalıdır. Bunun yanısıra okula başlayan bütün çocuklarda az yada çok uyum problemi olabileceği bunun zaman içinde ortadan kalkacağı açıklanmalıdır. Çünkü aileler sadece kendi çocuklarında uyum problemi olduğunu düşünerek güvensizlik duyabilir, çocuklarında yetersizlik/ problem olduğunu hatta çocuğun okula hiç uyum sağlayamayacağını düşünebilirler. Bu da çocuklarının okula hazır olmadığı yanlış düşüncesiye beraber, çocuğu okula göndermeme kararına kadar varabilmektedir. Bu durumda öğretmen aileyi rahatlatıcı bir tutum izlemelidir. Uykuya tepki gösterme, yemek yememe, idrar kaçırma, oyunlara katılmama, okula gitmek istememe gibi birtakım problemlerin görülebileceğini ama bu problemin çocuğun okula uyumu ile birlikte yavaş yavaş ortadan kalkabileceğini açıklamalıdır. Diğer taraftan çocuğun okula uyumu ile ilgili bazı mesajlar vermek de aileyi rahatlatmada yardımcı olabilir. Her gün not göndererek, telefon ederek ya da aile çocuğu almaya geldiğinde okula uyumu ile ilgili mesajlar vermek ailenin okula ve öğretmenlere güven duymasını sağlayacaktır. En önemli nokta öğretmen ve ailenin sürekli karşılıklı iletişim halinde olmasıdır. Öğretmen sınıfta olanları aileyle paylaşmalı, aynı şekilde aile de çğretmenle. Çünkü ancak bir ekip çalışması, akademik, sosyal ve bireysel olarak özgüvenli çocuk gelişimini sağlayacaktır. Anne-baba ve çocukla karşılıklı güven duygusunu geliştiren sıcak bir iletişim, okula yeni başlayan çocuğun uyumunu kolaylaştıran en önemli faktör olacaktır.